Çocukluk Çağında Obezite – 2

Bir önceki yazımızda ailenin çocukların yeme düzenleri üzerindeki etkilerine değinmiş ve ne gibi roller üstlendikleri üzerinde durmuştuk. Özellikle insan yapısının gelişmeye başladığı bu ilk dönemler gelecek adına çok büyük önem arz etmektedir. Örneğin çocuklarının her ağlama ve rahatsızlığına hemen her zaman meme ya da biberonla karşılık verip susturmaya çalışan ebeveynler çocuklarının oral doyum ve yaşantı açlığını koşullandırarak ilerde herhangi bir mutsuzluk, stres anı, huzursuzluk gibi zamanlarla karşılaştığında oral doyum aramasına neden olmaktadırlar. Kişiler açlık ve keyifsizlik duygularını ayırt edemez. Bu tür negatif zamanlarda yaşanılan hissiyatları bir açlık olarak algılama yoluna giderek fiziksel ihtiyacın dışında tüketime yönelmektedir ve tüketime yönelerek avunma, süreci atlatma yoluna giderler.

Yemek anlık rahatlık sağlar, fakat şişmanlık olumsuz beden imgesine, kendi kendine kızmaya, başkaları tarafından çirkin ve zevksiz görünmeye, kendini yalnız ve mutsuz hissetmeye neden olur. Tüm bunlar tekrardan fazla yemeye yol açarak kişinin kendi kısırdöngüsünü yaratmasına neden olur. Yemek eylemi sevginin simgesi olmuştur. Yemek yeme rahatlık, mutluluk, ödül kaynağı olarak gerçek yaşam içinde var olup üretim yaparak var olmanın önüne geçer.

Bakıldığı zaman kilolu bireylerin yeme alışkanlıkları birbirine benzerlik gösterir: Yemek yemeyi durduramamaktan şikayetçidirler, çevrelerinde var olan yiyecekleri atıştırmaya ve tatmaya eğilimlidirler, açlık ve keyifsizlik duygularını ayırt edemezler.

Kilolu anne babayı örnek alarak öğrenme de göz ardı edilmemelidir. Her anne baba çocuk için bir rol modeldir ve ilk eğitim ailede başlar. Kilolu aile bireylerinin yaşam biçimlerini benimseyen kilolu çocukları vardır. Bu tür aileler içinde gereğinden fazla miktarda ve yanlış tipte yiyecek tüketimi tipiktir.

Bu tür aile yapıları içinde yürümek, koşmak, yüzmek gibi etkinlikler sık yapılmazken, hep birlikte yemek yemek sık yapılan ve hoşa giden bir etkinliktir. Özellikle bizim gibi sofra adabı olan toplumlarda eğer sofra içerik dengesi bozulmuşsa kilolu olmayı da kaçınılmaz kılan etkenlerin başında sayabiliriz. Bunun yanı sıra ailedeki fiziksel pasiflik çocuk tarafından yorumlanarak yetersiz egzersiz de erken çocuklukta öğrenilen bir alışkanlık olmaktadır.

Zayıflama kampı burada önem kazanarak hem sofra kültürünü değiştirmek, hem alışkanlıkların kırılıp yerlerine yenilerinin kazanılması hem de hareketliliğe dair fiziksel potansiyelin ortaya koyularak kendi farkındalığımızı yaşamamız için kapılar açmaktadır.

Yorum Yazın